Kırmızı ışıkta geçilmeyeceğini herkes bilir. Şehir içi hız limitlerinin azami 50 km/saat olduğunu herkes bilir. Ama özellikle herkes tarafından bilinen bu kuralların sık sık ihlal edildiğini görürüz. Neden?
Almanya'da yaşayan vatandaşlarımız orada trafik kurallarına harfiyen uydukları halde Ülkemize geldiklerinde ihlal ettiklerine şahit oluyoruz. Neden?
Karayollarında seyreden tüm motorlu araçların, kış aylarında yaz lastiklerinden farklı olarak kış lastiği kullanması gerekmektedir. Kış lastiği kullanmak; hem yasal prosedürleri karşılamak hem de can ve mal güvenliğimiz için kış aylarında önemli bir tedbirdir.
Türkiye'de trafikte bir takım kavgaların yaşandığına şahit olurken bunun avrupada olmadığını görüyoruz. Neden?
Avrupadan ülkemize gelen turistlerden, türk insanının çok sıcakkanlı olduğunu, güler yüzlü ve misafirperver olduğunu işitiyoruz ve gurur duyuyoruz ama kendi aramızda acımasız bir kavga yaşıyoruz. Neden?
Bu soruları daha da çoğaltmak mümkün. Önemli olan bu sorulara cevap bulmak.
Biz maalesef köylü toplum olmaktan kurtulabilmiş değiliz. Şehirlere gelip yerleştik ama köydeki kültürümüzü de beraber getirdik. Köy demek daha kuralsız yaşamak demektir. Şehir ise kurallı yaşamak demektir. 60 lı yıllarda nüfusun %70 i köylerde yaşarken şimdilerde Nüfusun %70 şehirlerde yaşıyor. Bu oran son 30-40 yılda yer değiştirdi. Yani daha çok yeni. Bu köyden kente göçün yarattığı hızlı şehirleşme kozmopolit bir toplum yarattı. Daha önceleri Büyük şehirlerin bazı kenar mahalleleri gecekondu idi. Yani köyden daha kötü bir yerleşim vardı. Bu kötü ve çirkin yapılaşmadan daha 2000 li yıllardan sonra kurtulduk.
70 li yıllarda Ankaranın nüfusu 1,5 milyondu ve Kızılay, Ulus, Kavaklıdere ve Bahçeli gibi, üç dört tane merkez vardı. Kenar mahalleler gecekondularla çevriliydi. Şimdi ise nüfus 7 milyonu geçti ve onlarca merkez oluştu. Gecekondular yıkıldı, Apartmanlar yapıldı ve o insanlar apartman dairelerine yerleştiler. Eskiden semtlerde insanlar birbirlerini tanır, selamlaşırdı, şimdi aynı apartmandaki insanlar birbirlerini tanımıyorlar.
Bu hızlı sosyolojik değişim şehir kültürünü olumsuz etkiledi. Şehir içinde hemşeri kümeleri oluşturdu. Bu kümeler içinde her küme kendi arasında köydeki kültürünü devam ettirdi. Bu nedenle de henüz KENT KÜLTÜRÜ oluşmadı. Kurallara riayet eden Kent Kültürü oluşması için en az 3 nesilin değişmesi gerekiyor. Şu an 65 yaş üstü 2. Nesili temsil ediyor. Bizim çocuklarımız 3. Nesil, torunlarımız 4. Nesil olacak. Belki torunlarımız arzuladığımız kültürü taşıyabileceklerdir. Tabi şimdi de sığınmacı sorunu ile karşı karşıyayız.
Genel olarak kurallara ve bu arada TRAFİK KURALLARINA uymama sebeplerimizin başında yukarıda saydığımız SOSYOLOJİK SORUNLAR gelmektedir.
Devletin denetimde yetersiz kalması nedeniyle, insanların kural ihlali sonucu yakalanma ve ceza alma endişesinin zayıf olmasıdır. Dünya genelinde baktığımızda, en kültürlü toplumlarda bile insanların kurallı yaşamasını sağlayan esas unsur ceza sistemidir.
Kural ihlaline sebep, Cezaların caydırıcı olmaması veya adil uygulanmamasıdır. Türkiyede özellikle son yıllardaki Trafik cezalarına baktığımızda caydırıcılık yönünün yeterli olduğunu görmekteyiz. Ama aynı şeyi uygulamanın adil olması konusunda söyleyemeyiz. Maalesef Polisin adil olmasını sağlayacak güvencesi yoktur. Polis ancak gariban vatandaşlara ceza kesebilmekte, bürokrat, iş adamı ve siyasileri görmezden gelmektedir. Hatırlayalım lütfen, İstanbul Milli Eğitim Müdürüne bir polis memuru ceza yazmıştı. Bu olay basına yansımış ve ve o polis sürgün yemişti. Bu polisin arkadaşlarının hakkıyla görev yapmalarını beklemek biraz saflık olmaz mı?
Bazı kesimlere Kanunen tanınan ayrıcalıkların fazla olması ve bunun toplumda yarattığı tepkidir. Türkiyede Milletvekilleri, Onların Danışmanları, Üst Düzey bürokratlar, Siyasiler, ve çoğu iş insanlar kendilerini ayrıcalıklı görmekte ve Trafik kurallarını ihlal etmekte bir beis görmemektedir. Bunu gören sade vatandaş ta onlara tepki olarak ben de kural tanımam ve cezamı öder geçerim düşüncesine kapılmaktadır. Özellikle sonradan 2918 sayılı Karayolu Trafik Kanununa eklenen bir madde ile Milletvekillerine ve bazı üst düzey bürokratlara ÇAKAR takma izni verilmesi ve GEÇİŞ ÜSTÜNLÜĞÜ HAKKI TANINMASI ayrıcalıklı bir sınıf oluşmasına, sade vatandaşın kendisini kötü hissetmesine sebep olmuştur. Hatta bunda o kadar ileri gidilmiştir ki, bu ayrıcalığın eski milletvekillerine ve bürokratlara verilmesi konusunda çalışma olduğu da basına yansımıştır. Bu durum birazcık tırnağı tutan herkesin çakar takmasına ve kuralları ihlal edenlerin çoğalmasına zemin hazırlamıştır. Polis te bunlarla baş etmekte zorlanmaktadır. Ağır ceza ve yaptırımlara rağmen parayı sorun etmeyecek kader zengin olanlar, Mafyatik tipler, İktidara yakın olanlar kural ihlallerine devam etmektedirler. Daha yakında basına düşen bir habere göre, Bir milletvekili, çakarla ve sirenle ikaz ettiği halde kendisine yol vermekte geciken bir hakime hanımın önüne kırmış, Hakime hanımın durmayarak yoluna devam etmesi üzerine de olay mahkemelik olmuştur. Sonucunu her ne kadar merak etsek te, Milletvekilinin haklı çıkacağını tahmin edebiliriz.
Fatih Sultan Mehmet ile ilgili bir hikaye anlatılır. Şehzade Mehmet, babasının Padişah olması nedeniyle Öğretmeni Akşemseddini pek dikkate almaz ve yaramazlık yaparmış. Akşemsettin bunu Padişahla konuşur ve bir plan yaparlar. Sınıfta ders esnasında Padişah sınıfa girer. Akşemsettin o sırada yaramazlık yapmakta olan Şehzadeyi azarlar. Şehzade durumu babasına şikayet eder. Padişah Akşemsettine çıkışır, sen benim şehzademe nasıl olur da böyle davranırsın diye bağırır. Akşemseddin elindeki sopa ile Padişahın üzerine yürür ve Padişah kaçar. Bunu gören Şehzade Mehmet, Hocanın kudretini idrak eder ve ondan sonra dersleri daha dikkatli izlemeye başlar. Devlet adamlığı budur. Hiç kimse kimseyi kayırmamalı, suçlular da medet umacak kimse bulamamalıdır.
Konuyla ilgili bir örnek daha vermek isterim. Almanyadan emekli olup Ankaraya yerleşen bir Almancı vatandaşımız, torununu okula yazdırmak ister. O sırada adrese dayalı kayıt sistemi vardır. Fakat vatandaşımız A okulunun eğitiminin daha iyi olduğunu duymuştur. A okuluna gider ve Müdüre torununu kaydetmesini rica eder. Müdür hayır olmaz der. Vatandaş birkaç kez daha gider, gene olmaz cevabını alır. Sonra bürokrasiden ve milletvekillerinde selam ile gelir. Müdür der ki: Yahu bir de Almanyada çalışıp gelmişsin, Almanyadan hiç mi ders almadın, Almanyada böyle mi yürüyor işler der. Vatandaşımız, hayır efendim der, Almanya da bir defa hayır dedikten sonra, Başbakndan da selam getirseniz o iş olmaz der. Ama benim tanıdığım kişiler var bu şekilde kayıt olan. Etraftan da duyuyorum. Okula bağışta bulunan, selam getirenlerin işleri yapılabiliyormuş. Israrım bu nedenledir der. Ve torunun kaydını yaptırır. Olay budur. Vatandaşın devlette hatır gönül işinin geçmediğine, rüşvet teklif edenin sürüneceğine inanması gerekir. Bu inancın, Tepeden aşağı doğru tüm kesimlere sirayet etmesi gerekir.
Türkiyede bazı sürücüler, kuralları esnetmenin veya ihlal etmenin bir beceri olduğunu düşünebiliyor. Trafikte acelecilik ve sabırsızlık yaygın. Birçok sürücü kendini öncelikli görüyor. “Bana bir şey olmaz” düşüncesi kural ihlallerini artırıyor. Mesela Yeşilde sonra sarı ışığın yandığını gören bazı sürücüler, kırmızı yanmadan kavşağı geçmek için hızlarını artırıp kazaya sebebiyet verebiliyor.
Öğretmen ilkokul 2. Sınıftaki öğrencisine sorar; Yeşilden sonra yanan sarı ışıkta ne yaparsın der. Öğrenci hızlanırım öğretmenim der. Olur mu hiç, yavaşlaman gerekir dediğinde, Öğrenci, “ama babam hızlanıyor” der.
Trafik cezaları caydırıcı olsa da uygulamada sürekli denetim eksikliği nedeniyle bazı sürücüler risk alabiliyor. Mobese kameraları ve trafik polisleri her noktada olmadığı için ihlallerin bir kısmı cezasız kalabiliyor. Bu da Sürücülerin cezalara karşı risk almalarına sebep oluyor. Bu noktada Fahri trafik Müfettişlerinin desteklenmesi, görevini düzgün yapmayanların belgelerinin iptal edilmesi ama görevini düzgün yapan Fahri Trafik Müfettişlerinin onere edilmesi gerekir. Toplumda Her an her yerde Fahri Trafik Müfettişi var algısı oturmuş durumda. Bu algıyı, birkaç Fahri Trafik Müfettişinin lüzumsuz işgüzarlığı yüzünden heba etmemek gerekir.
Trafik Eğitimi Ana okulundan itibaren ciddi şekilde ele alınmalı, her öğrenci Trafik Parklarına götürülüp uygulamalı eğitim verilmelidir. Eğitici filmler gösterilmeli, kurallara uymanın önemi kavratılmalıdır. Kanunen her belediyenin Trafik Eğitim Parkları yapma zorunluluğu var. Ama koca Ankarada sadece 2 ilçede var, onlar da yeterince aktif değil. Milli Eğitim Müdürlükleri bu Trafik Eğitim Parklarının nasıl çalıştığını, Kaç okul ve kaç öğrencinin faydalandığını takip etmeli, istatistiki bilgiler almalıdır. Koca Ankaraya 2 adet Trafik Eğitim Parkının yetmeyeceği aşikardır. Bu iki Eğitim alanı tam kapasite çalışmalı, yenilerinin açılması için belediyeler zorlanmalıdır.
Şu an direksiyon sınavları, belirli güzergahlarda, sadece hafta sonları ve okul öğretmenleri tarafından ek görev verilerek yapılmaktadır. Üstelik Sürücü Kurslarının bu güzergahlar dışında eğitim vermeleri de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yasaklanmıştır. Neden? Güya direksiyon eğitimi çalışmalarını denetleyebilmek için. Bu güzergahta eğitim gören ve aynı güzergahta sınava tabi tutulan aday, sınav güzergahını ezberleyip sınava girmektedir. Ama ehliyeti aldıktan sonra evinden okuluna, işine gidememektedir. Bu yanlıştır. Mevcut güzergahlarda sınavı geçen adaylar belli bir süre sonra serbest ve belirsiz güzergahlarda ikinci bir sınava tabi tutulmalıdır. Hatta eğitim aldığı sürücü kursunun önünden başlamalı yarım saatlik bir turlama ile geri gelmelidir. Güvenli şekilde gidip gelebiliyorsa ehliyeti almalıdır. Bu uygulama için sınavlar Profesyonel Sınav Yapıcılar tarafından yapılmalıdır. Bu sınavlar ek görevli öğretmenler tarafından değil, işi sınav yapmak olan uzman sınav yapıcılar tarafından ve haftanın her günü yapılmalıdır. Bu uzman sınav yapıcılar konusunda, 40 yaş üstü Milli Eğitim Müfettişleri görevlendirilebilirler.
Park sorunu çözülmeli, çok katlı parklar inşa edilmeli. Merkezi yerlere özel araçlarla değil, toplu taşıma araçları ile gelinmelidir. Metro duraklarına 3-5 araçlık değil, 300-500 araçlık park yerleri yapılmalı insanlar toplu taşımaya özendirilmelidir.
Kurallara uymayan sürücüler ceza almadıkça diğerleri de aynı hataları yapmaya devam ediyor. Önde gelen figürler( siyasetçiler, sanatçılar, kamu görevlileri) trafik kurallarına uymadığında, toplumda kurallara uyma eğilimi azalıyor. Basında sık sık üst düzey kamu görevlilerine ve sanatçılara kesilen cezalar dillendirilmeli, mesela, Emniyet Müdürü hız kuralı ihlal ettiği için ceza yedi, Kırmızı ışık kuralını ihlal eden Genel müdürün aracı 1 hafta trafikten men edildi, emniyet kemerini bağlamayan milletvekilinin eşinin ehliyeti 30 gün geri alındı, alkollü araç kullandığı tespit edilen general evine taxi ile gönderildi gibi haberlere yer verilmeli.
Medyada ve kamu Spotlarında trafik kurallarına uymanın zarureti daha etkin şekilde anlatılmalı, dizi ve çok izlenen programlarda kurallar işlenmelidir. Maalesef tamamen aksine tersi olmaktadır. Kurtlar Vadisi gibi çok izlenen popüler dizilerde herkes araç kullanırken telefon kullanıyor, çeketinin iç cebinde telefon taşıyor. Tv kanallarının Kamu Spotu olarak Trafik Kurallarına yer verme zorunluluğu var ama, Kanallar bunları TV lerin en az izlendiği gece saatlerine koymakta etkisi olmamaktadır. Dizi aralarına, ve akşam haber saatlei arasına konabilir.